Türkiye-Polonya ilişkilerinin konuşulduğu “XIX.-XX. Yüzyıl Türkiye-Polonya İlişkileri Tarihi Üzerine Araştırmalar Uluslararası Konferansı”nın 3’üncü oturumunda, Türkiye ile Polonya’nın dış politikada sahip oldukları ortak bakış açıları ele alındı.
Türkiye-Polonya dostluk anlaşmasının 100. yılı dolayısıyla İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü doktora salonunda yapılan konferansın “XX. ve XXI. Yüzyılda İlişkiler” başlıklı 3’üncü oturumunun moderatörlüğünü Namık Sinan Turan yaparken Özgün Erler Bayır, Hacer Topaktaş Üstüner, Marzena Godzinska ve Karolina Wanda Olszowska tebliğlerini sundu.
Türkiye ve Polonya’nın dış politikada ortak paydaları
Polonya’nın 1990’larda uluslararası sistemin gerektirdiği her şeyi çok hızlı bir şekilde yaptığını belirten Erler Bayır, “100. yıldayız şu an evet; ama 1945’e kadarki dönemi ayrı tutarsak, 1945 sonrası yaklaşık 45 sene, iki ayrı blokta, daha doğrusu iki ayrı kampta yer almış iki devletten bahsediyoruz. Siyaset zemini, strateji zemini çok farklı iki ülke. Bunun 1990 sonrasına yansıması ise beklendiği kadar olumsuz ve dezavantajlı olmamıştır.” dedi.
Erler Bayır, Türkiye’nin Polonya ile hem NATO hem de her ne kadar tam üyeliği gerçekleşmese bile Avrupa Birliği (AB) zemininde ortak paydaya sahip olduğunu aktardı.
Polonya’nın tarihsel olarak Rusya ile Almanya arasında sıkışmışlık içinde olduğunu ve her zaman bir Rus tehdidi hissettiğini söyleyen Bayır, bu durumun Polonya’nın gerek NATO gerek AB ekseninde Batı’ya yaklaşma eğilimine sebep olduğunu ve bu bakımdan Türkiye ile benzeşen yönleri bulunduğunu belirtti.
Türkiye ve Polonya’nın çeşitli konularda aynı bakış açısına sahip iki önemli aktör olduğunu söyleyen Bayır, şöyle konuştu:
“Türkiye ve Polonya, hem AB hem NATO, Transatlantik ittifakı içerisinde konumlanışını gelecek 10 yıllarda da ayrışmadan ziyade ortaklık zemininde takip edebileceğimiz ve umuyorum ki birlikte de çeşitli platformlarda uluslararası ilişkiler açısından beraber hareket edilebilecek zeminler yaratabileceğimiz iki ülke olarak karşımıza çıkıyor.”
“Polonya’nın bağımsızlığına en çok destek veren devletler Fransa ve Osmanlı’ydı”
Hacer Topaktaş Üstüner de tebliğinde Türkiye-Polonya ilişkilerinin 100 yıl önce nasıl tesis edildiğini anlattı.
“Polonya’nın Türkiye ile ilk diplomatik temasları aslında 1918’de bağımsızlığını tekrar kazanmasının ardından söz konusu oldu. Haliyle ilk ilişkiler Osmanlı Devleti ile buradaki (İstanbul) diplomatik misyonu yoluyla oldu.” diyen Topaktaş Üstüner, Birinci Dünya Savaşı’nın ardından gerek Osmanlı gerekse de Polonya’nın ilişkilerini geliştirmek için bir hayli istekli olduğunu ve bunun belgelere de yansıdığını söyledi.
Topaktaş Üstüner, Lozan Anlaşması’ndan 1 gün önce 23 Temmuz 1923’te Polonya ile dostluk anlaşmasının imzalandığını ve daha sonra elçiliğin de Ankara’ya taşındığını aktararak, Polonya’nın ilk Ankara Büyükelçiliğinin fotoğraflarını sundu.
Polonya’dan Türkiye’ye birçok göçmen geldiğini de belirten Topaktaş Üstüner, “Polonya’nın bağımsızlığına en çok destek veren devletler Fransa ve Osmanlı’ydı.” dedi.
Polonya’dan Türkiye’ye gelen işçiler
İkinci Dünya Savaşı sırasında sanayi sektöründe çalışmak üzere Türkiye’ye gelen Polonyalıları anlatan Olszowska, “20’nci yüzyılın ilk yarısında Türkiye, mühendisler ve teknik personel de dahil olmak üzere kalifiye işçi sıkıntısı çekiyordu ve bu nedenle doğru becerilere ve eğitime sahip kişileri kabul etmeye istekliydi.” dedi.
Olszowska, 1932’den itibaren Türkiye’nin kalifiye işçileri ülkeye çekmek için sınırlandırmaları kaldırdığını, Polonya’nın Ankara Büyükelçiliğine göre Mayıs 1942’de Türkiye’de 70’i mühendis ve teknisyen olmak üzere 100’den fazla Polonyalı göçmen işçi olduğunu aktardı.
Godzinska ise “İki Savaş Arası Dönemde Polonya Basınında Türkiye” başlıklı tebliğinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra özellikle kadınlara yönelik devrimlerin, Varşova basını özelinde Polonya basınında fazlasıyla yer bulduğunu söyledi.